Mimarlık; dünün öğretileriyle yarını inşa edebilmektir. Dünü göz ardı ederek bugünü inşa etmeye çalışmak yarınlar için yeni enkazlar yaratmaktan öteye geçememektir. Bu yüzdendir ki mimarlık, toplumdan soyutlanmayı değil, toplumla birlikte hareket edebilmeyi gerektirmektedir. W. Churchill'in de dediği gibi: “Biz binalarımızı şekillendiririz sonra da onlar bizi şekillendirir.” Tasarlanmış mekân, tasarlanmış toplumdur. Mekan; algısal veya fiziksel boşlukların ötesinde insan odaklı bir kurguyla çevrelendiğinde tanımlanır. Francis Kere’nin tasarım çizgisinde de ilk göze çarpan insan odaklı mekânlardır. Kere’nin mekânlarında tasarım, sonuç değil; toplumun merkeze alındığı bir süreçtir. Kere, bir söyleşisinde konuyla ilgili şöyle diyor: “Mimarlık öncelikli olarak insanlığa hizmettir. Ana amacı insanoğlunun kendini geliştirebileceği bir çevre yaratmak ve insanoğluna mutluluk getirmek olmalıdır. Felsefeme göre dünya üzerinde her insan sınıf fark etmeksizin, kalite çerçevesinde lüks sahibi olmayı hak ediyor.”
Burkino Faso’nun Gando köyünde doğan Mimar Kere, sonrasında her ne kadar eğitimi için Berlin'e taşınmak zorunda kalsa da, Gando’nun kendisi için eşitsizliğin bir o kadar da aitlik hissinin hüküm sürdüğü yer olarak kaldığını söylemektedir. Yıllar sonra Gando’yu anlatırken: “Anaokulunun olmadığı ancak topluluğun aileniz olduğu bir toplumda büyüdüm. Günlerim yiyecek ve su temin etmenin yanı sıra aynı zamanda birlikte olmakla, birlikte konuşmayla, birlikte evler inşa etmekle geçti. Büyükannemin biraz ışığın altında oturup hikayeler anlattığı odayı hatırlıyorum. Hepimiz büyükannemin etrafında toplanırdık ve odanın içindeki ses bizi çevrelerdi. Bu şekilde büyükannem bizim için güvenli bir yer oluşturmaya çalışırdı. Bu benim ilk mimarlık anlayışımdı.” diyecektir.
Kere’nin Gando’da havalandırma ve ışıktan uzak sınıflarda eğitim görmesi aynı zamanda babaannesinin içgüdüsel olarak parametrelerle yarattığı güvenli alan tanımı onun mimarlığa bakışını şekillendiren ilk unsurlar oluyor. Bu yüzdendir ki Kere’nin mekânlarının yapı taşı iklimlendirme, ışık ve aitliktir. Fiziki parametrelerden de önce Kere, mekânda aitlik hissini ön planda tutar. -Kaldı ki fiziki parametreler zaten bu aitliğinin pekiştiricileridir.- Mimarlığı toplumla harmanlayan Kere, mimarlık aracılığıyla toplumları güçlendirmeyi ve dönüştürmeyi amaç edinmiştir.
Ortaokul sürecinde eğitimine Berlin’de devam eden Kere, gündüzleri marangozluk bursuyla mobilya yapımını öğreniyor, geceleri okul eğitimine devam ediyordu. Kere’nin gözünde Berlin-Gando karşılaştırması eşitsizliğin somut bir delili niteliğindeydi. O, bu toplumsal eşitsizliğe mimarlıkla çözümler üretilebileceğine; toplumun mimariyi, mimarinin de toplumu değiştireceğine inandı. Hem Berlin’de hem Gando’da eğitim gören Kere, fiziki çevrenin algısal süreç üzerindekini etkisini birebir deneyimlemişti. Bu yüzden Berlin’e geldiğinde bir gün okulları aşırı iklimlerde de daha iyi hale getirerek gerçek öğretim, öğrenme ve heyecana izin veren mekânlar yaratacağına dair kendisine söz vermişti. Nitekim bu sözünün arkasında duran Kere, henüz o da bir öğrenciyken fon toplamak ve çocukların rahat bir ortamda eğitim görme hakkını savunmak için Kere Vakfı’nı kurdu. Bu vakfın ilk binası da beklenildiği üzere 2001 yılında yapımına başlanan Gando İlkokulu oluyor.
Yerli malzemenin ve modern mühendisliğin yaratıcı çizgilerinin bir harmanı olan Gando İlkokulu, Francis Kere’ye 2004 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazandırıyor. Başarısı bir ödülle tasdiklendirildikten sonra domino etkisiyle Burkina Faso, Kenya, Mozambik, Uganda’da; ilkokul, ortaokul, lise ve tıbbi tesis tasarlamaya başlıyor.
Kere'nin tasarımlarında şiirsel bir ışık kullanımı görürüz. Bir mekân tanımlamanın ve bir mekânı tanımanın ışıkla mümkün olduğunu düşünen Mimar şöyle diyor: “Doğal ışığı yaşam koşullarına uygun bir şekilde filtreleyerek iç mekâna aktarabilmek, ruhsal ve fiziksel iyiliğimiz için elzem bir konu. Bu konuda Burkina Faso'nun yerel mimarisinden çok şey öğrendim. Çok dar açıklıklardan, içeriye sıcaklığı getirmeden doğal ışığı süzebilmek gibi. Eğer toplum olarak gelişim istiyorsak, geleneği kucaklamalıyız. Geleneği ve yerelliği arkada bırakarak Avrupa-merkezcil yöntemlerle modernleşmek mümkün değil.” Bu yüzden Kere, doğal iklimlendirmeyi, doğal ışığın mekânda kullanımını, yerel malzemeyi ve yerel halkın katkısını tasarımlarında ön planda tutmaktadır.
Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde geleneği modern mimariye entegre ederek sunuyor olması onu Afrika ve Batı arasında bir köprü haline getirmektedir. Mekânın kullanıcıyla kurduğu diyalog ne kadar kuvvetli olursa; fiziki ve algısal aitliğin de o oranda kuvvet kazanacağına inanan mimar, yerel halkı da inşaat sürecine dahil etmektedir. Bir bakıma halkın bölgeye, malzemeye ve iklime olan hakimiyetini kendi teknik bilgisiyle harmanlayarak sunmaktadır.
Kere, bu mimari yaklaşımını şu sözleriyle özetliyor: “Paradigmayı değiştirmeyi umuyorum, insanları hayal kurmaya ve risk almaya zorlamak istiyorum. Sırf zengin olduğunuz için malzemeleri israf edemezsiniz. Sırf fakir olduğunuz için de kalite yaratmaktan kaçınmak zorunda değilsiniz. Herkes kaliteyi hak eder, herkes lüksü hak eder ve herkes konforu hak eder. Birbirimize bağlıyız. İklim, demokrasi ve kıtlık endişesi hepimizi ilgilendiriyor.”
Algılar değişmediği sürece maddi olanın hükmü sadece bugünle sınırlı olacaktır. Sürdürülebilir mimari; sürdürülebilir toplumdur. Mimari maddi ve manevi olarak topluma yük olmamalı, dünün öğretileriyle bugünü, bugünün sunduklarıyla da yarının sürdürülebilir toplum yapısını desteklemelidir.
ÜMMÜ IRMAK
Коментарі