Şu günlerde, yaşamımızı devam ettirdiğimiz topografya her açıdan avantajlı bir konuma sahip. Dünya tarihinde birçok elzem girişime uğramasına rağmen, topraklarımız üzerinde hala söz sahibiyiz. Geçmiş yıllarda, tarih sahnesinin en arketip lideri önderliğinde sahip olduğumuz bu vatanı koruyup kollamak için çok ciddi mücadeleler verdik. Milli savunmamızı açlıkla, fakirlikle, yetersiz materyal ve ilaçla kazandık. Elimizdeki bir parça ekmeği karşımızdaki bireyin dinini, düşüncesini, inanışını sorgulamadan sadece aç diye paylaştık. O illet günlerde ayrım yapmadan, ötekileşmeden, sadece insanız diye birbirimize destek olduk. Çünkü hepimiz bu vatana sahip çıkmak için sadece insandık. Bu basite alınmayacak geçmiş birbirimize olan destek, merhamet, sevgi ve saygıyla kazanıldı.
Peki fotoğrafı buraya koyarak konuya farklı bir bakış açısı ile devam edelim. Bu fotoğrafı hatırlayabildiniz mi? 2018 temmuz ayında sosyal medyalarda yayımlandı. Bu fotoğraf, günlerce her şeyi sorgulamama neden olduğu için, ben asla unutamadım. Fotoğrafa dakikalarca baktıktan sonra, geçmişte insanlarımızın ayrım yapmayan düşünce yapısından, vefakarlığımızdan şimdiki hale nasıl geldiğini, insanlık için önemli değerleri unutup rant uğruna yapmadıklarımızı düşündüm. Getirim uğruna şehirleri yeşil yerine gri beton ormanı haline getirip, pazarları alışveriş merkezleri ile değiştirdik üstüne üstlük habitatı yok edip sanki bizden başka canlı yokmuş gibi her yere bina diktik. Diğerlerini yok saydık, kısırlaştırdık ya da toprağını elinden aldık. Zaten birçoğu da bunlara dayanamayıp çoktan nesli tükendi veya tükenme tehlikesi altında.
Biz insanlar ve insanoğlu olarak aslında hem çevremize hem de kendi aramızda birbirimize zarar veriyoruz. Fotoğraftaki vaziyet bu bahsettiğim konuya referans olabilecek bir örnek. Yürürken bakış noktamızın altındakiler ya da üstündekiler blurlanmış gibi sadece göz hizamıza girenleri görüyoruz. Birazcık kafamızı çevirsek bize dayatılan sistemin bedelini ağır ödeyenleri fark edeceğiz. En bilindik olarak, Kadıköy, Eminönü, Beşiktaş gibi kalabalık yerlerde evsiz insanların kolilerden kendine megaron (dikdörtgen planlı en basit mekan) yapmaya çalıştığını birçok sokak arasında görebiliriz. Bir yere sığınma ihtiyaçlarından dolayı sahiller, parklar onların evleri haline geliyor. Kimi bulduğu yere başını koyup saatlerce uyuyor kimi de bulduğu bankı mesken ediyor. Birçoğu yaşamla arasına Berlin duvarı çeker gibi üstüne bir şeyler örterek hayattan uzak zamanını geçirmeye çalışıyor.
Dünya da yaşanan problemlere karşı çözüm bulmak amacıyla birçok kurum tayin edilmiştir. Fakat bu kuruluşlar var olmasına rağmen dünya genelinde her yaş grubundan evsiz insanların sayısı gün geçtikçe arttığı bir gerçek. Bu problemlerin asıl sorumluluğunu alan kişiler çözüm bulması gerekirken bu sorumsuzlukların çözümlerini ancak parça parça bazı oluşumlar, projeler, kurumlar, sponsorlar destekliyor. Bu destekler de yeterince esaslı bir çözüm sağlamıyor. Bir takım duyarlı insanların destekleri ile sağlanan olanaklar ancak kısa süreli çözümler yaratabiliyor. Küresel olarak yaşanan bu probleme dünyanın birçok yerinde bazı çözüm olanakları sağlanmış fakat yine köklü bir çözüm yaratmamıştır. Ülkemizde ise bu çözüm girişimleri henüz askeri limitin altında. Ülkemizin yetiştirdiği birçok içmimar, mimar, mühendis, inşaat mühendisi bu küresel olan sosyal sorumluluğumuz için herhangi başlatılabilecek çözüm sürecinde yardımlarını esirgeyeceklerini düşünmüyorum. Dünyadan bazı örnekler sunarak aslında gönüllü ve birlik olunduğu vakit bir şeylerin değişebileceğini göstermek istiyorum.
1. Amerika da California eyaletin de ‘’Mikro konutlar projesi’’
Proje, kar amacı gütmeyen şirketlerle ve duyarlı girişimcilerle başlatılması hedeflenmiş. Projenin amacı, başarılı olduğu taktirde mikro konutlardan oluşan bir köy kurmak. Evsiz insanların zorlayıcı ekonomik koşullar altında standart bir yaşam sürmesi pek mümkün olmadığı için temel ihtiyaçları giderilmek amaçlı küçük evler tasarlanmış. Bana kalırsa, proje güzel düşünülmesine rağmen köy kurma fikri onların toplum içerisinde yine ötekileşmesine yol açacağını düşündürdü. Yine aynı şekilde bu köy bazı insanlar tarafından yadırganacak. Onları bir araya getirerek toplumdan ötekileşecekler. Köy kurmak yerine bu mikro konutları şehirle bütün olarak tasarlarsak aramıza daha iyi entegre olabileceklerini düşünüyorum. Ayrıca bu konutlar içmimarın kolaylıkla çözüm bulabileceği pratik yapılar.
2. James Law Cybertecture’ ın ‘’Opod’’ projesi
Günümüzde artan nüfus oranına bağlı olarak uygun fiyat sağlamak amacıyla, beton su boruları kullanılarak kapsül stüdyolar tasarlanmış. 1-2 kişinin ekonomik yaşayabileceği 8 metreden fazla uzunlukta prototip bir uygulama. Proje aslında mega kentlerde ekonomik çözümler sağlasın diye hazırlanmış fakat haberi okuduğum da evsiz insanlar içinde uygulanabilecek bir çözüm olduğunu düşündüm ve üstelik bu stüdyolar şehrin içinde binalar arasında ki boşlukları değerlendirerek uygulanması hedeflenmiş. Yine biz içmimarların uygulama alanı olan bir proje.
3. Londra’nın ödüllü cumba barınak projesi
Yine evsizleri kötü hava şartlarından korumak amacıyla genç mimar James Furzer tarafından ‘’uyku evleri’’ adlı barınaklar tasarlamıştır. Tasarım binaların dış cephesine bir konstrüksiyon (iskelet) ile asılmış ve geri kalanı kontraplakla kapatılmış az maliyetli malzemelerden bir araya getirilmiş uygulanabilir bir proje.
4. ‘’The Rucksack Project’’ isimli yardım grubu
Londra da Sammy Barcroft ve Joanne Vines önderliğinde yürütülen proje birçok gönüllü insanın desteği ile 8 ayda tamamlandı. Uzun zaman boyunca kullanılmayan araçları evsizler için yaşam alanı haline getirdiler. Aracın içini yeniden çözümleyerek 12 yatak, bir mutfak ve dinlenme alanı ekleyerek oluşturuldu. Buna benzer bir proje ülkemizde de gerçekleştirilebilir. Sabiha Gökçen Havalimanı içinde kullanım dışı kalan uçaklar arka kısımda atılmış bir vaziyette beklemekte. Bu uçakları gereken düzenlemeler ve onarımlar ile değerlendirilip evsiz insanlara yaşam alanları sunabiliriz.
Sunduğum örneklerde ki birçok tasarım gibi üstüne katarak daha gelişmiş çözüm önerileri, ülkemizin içmimarları, mimarları tarafından bir araya gelerek oluşturulabilir. Fakat yeterli desteklere sahip olmadığımız için yeni fikirler, insanların ihtiyaçlarına dayalı çözümlemeler havada kalabiliyor. Ülkemize dönüp baktığımızda birçok gecekondu mahallesine dikilmiş gökdelenlerin altında küçücük kalmış evsiz insanları göremez olduk. Eğer medya doğru kullanılırsa ve gerçekten gönüllü insanların destekleriyle yardıma muhtaç insanların topluma geri kazandırılabileceklerini düşünüyorum. İnstagram, Facebook vs. birçok sosyal medya artık herkesin girip zaman geçirdiği ağlar haline geldi. Bu insanlar için ülke de çözüm süreçleri geliştirildiğinde sosyal medyaları kullanarak, bu çözümleri paylaştığımızda popülerliği arttıkça daha fazla insan bu desteklere katılmak isteyecektir. Ayrıca belirtmek isterim ki insanlık adına bir şeylerin daha az yapıldığı, rant adına her türlü kuralın çiğnendiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yaptığımız her hatayı belleğine kaydeden doğa, bir gün bu hatalarımızın bedelini bize ödeteceği açıkça gözler önünde.
Not: ''Sankofa'' hayatta edindiğin tecrübeleri unutmaman gerektiği anlamına gelir.
GİZEM TAN
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ 2. SINIF İÇ MİMARLIK ÖĞRENCİSİ
Comments